DEPREMİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

DEPREMİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ Cuma günü İzmir’de şiddetli bir deprem gerçekleşti. Bizim için yitip giden her can çok kıymetli olsa da vefat sayısının azlığı bir parça teselli kaynağı oldu. Depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza rahmet, hastalarımıza acil şifalar ve enkaz altındakilerin de bir an evvel kurtulmalarını dilerim. Vefat eden vatandaşlarımızın yakınlarının başları sağ olsun, Allah (c.c.), sabırlar versin ve ülkemiz bir daha bu ve benzeri afetler yaşamasın.Deprem ve sonrasında gelişen olaylar insanı değişik düşüncelere sevk ediyor. Bunlardan bir tanesi hemen yanı başındaki bina sapasağlam dururken beton yığını haline gelen binalardır. Şiddetli yağış, fırtına gibi hava olaylarını, deprem gibi yerküresi hareketlerini engelleyebilmemiz mümkün değildir ancak bunların vereceği can ve mal kayıplarını en aza indirebilmek elimizdedir. Dere yataklarına, deniz dolgularına bina yapmamak, kuraklığa hazırlıklı olmak, bunun için akarsuların önlerine bentler barajlar yapmak bizim elimizdedir. Keza depreme dayanıklı binalar yapmak, dükkânların alanını genişleteceğiz, diye binaların kolonlarına zarar vermemek, onları kesmemek de bizim elimizde olan şeylerdir. Eğer maliyet açısından büyük farklar oluşturmayacaksa şehirlerin hangi deprem kuşağında olduğuna bakmaksızın tüm binaları en şiddetli depreme maruz kalacakmış gibi inşa etmek de bizim elimizdedir.Depremden sonra sosyal medyada göğsümüzü kabartan, ne güzel bir millet olduğumuzu gösteren paylaşımlar olduğu gibi az sayıda da olsa içimizi acıtan; insanlığımızdan ve islâmlığımızdan da utandıracak paylaşımlar görüldü.İyi örnekten başlayacak olursak, dükkânının, kahvehanesinin sıcak çay içmek ve ısınmak için hazır olduğunu söyleyenleri de lokantasının ihtiyaç sahiplerinin emrinde olduğunu belirtenlerini de depremzedeler için otellerinin hazır olduğunu yazanları da gördük. Göçük altında kalmaları muhtemel kişilerin adreslerini paylaşanları, yardımcı olmak için bu paylaşımları yayanları da gördük. Tüm bunlar içimizi ısıttı, giden hiçbir canın yeri dolmasa da bir nebze olsun teselli bulduk.Yukarıda saydığım iyi örneklerin yanında maalesef kendilerine göre ellerindeki imanometre cihazıyla insanların imanını ölçen, siyasal tercihlerini din sanan ve bunun üzerinden insanlık dışı yazılar paylaşanlar da kalbimizi kanattı. İzmirlilerin Cumhuriyet Bayramı’nı coşkuyla kutlamasının depreme yol açtığını ve bunun bir ders olduğunu söyleyenlere bile rastladık. Yaşadıkları şehirler düşman ayağı basmamış, İzmirliler gibi Yunan işgali görmemişler için Cumhuriyet bir anlam ifade etmeyebilir ama İzmirliler için çok önemlidir. Bunu içlerinden geçirdikleri ayıp yetmezmiş gibi bir marifet sayarak toplumla paylaştılar. Siyasî tercihlerimizin din veya din dışılık gibi değerlendirilmesinden daha büyük saçmalık olamaz. Konuya İslâm açısından baktığımızda ve bu yorumların İzmir’de yaşayanların ibadet eksikliği varsayımına dayandığını düşündüğümüzde de amel ve ibadet noksanlığının insanı imandan etmeyeceği benim değil Büyük İmam, İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri’nin, ehli sünnetin görüşüdür.Türkiye Cumhuriyeti Devleti bizim varlık sebebimizdir. Hiç kimsenin Cumhuriyet üzerinden din düşmanlığı yapmaya hakkı olmadığı gibi din üzerinden Cumhuriyet düşmanlığı yapma hakkı da yoktur.Ülkenin Cumhurbaşkanı, Kurtuluş Savaşı’nda göğüs göğse çarpıştığımız, İzmir’de denize döktüğümüz Yunan Başbakanı’nı arayıp, yardım talebinde bulunurken bu topraklarda yaşayan bazı vicdansızların kendi insanımıza karşı aykırı bir tutum almaları akıl kârı değildir.Birbirimize sarılmanın en gerekli olduğu zamanlarda böylesine saçma sapan yorumlar yapanlara dünyayı teşrifi sebebiyle geçen hafta andığımız Peygamber Efendimiz (sav)’ın “Birlikte rahmet, ayrılıkta azap vardır.” Kutlu Sözü rehber olmalıdır.  Merhum Akif’in “Girmeden tefrika bir millete düşman giremez,  Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.” öğüdünü de hatırlatırım.Kıvançta, tasada ve sevinçte bir olduğumuz gün sırtımız yere gelmeyecektir. Birbirimizi ötekileştirdiğimiz, ayrıştığımız gün de çöküşümüz kaçınılmazdır.