BAYRAĞA SAYGI/SIZLIK

                                                 BAYRAĞA SAYGI/SIZLIK Türk Bayrağı; milletimizin gururu, kalbimizin sürûru, gözümüzün nûru; bağımsızlığımızın ve hürriyetimizin sembolü, hâkimiyetimizin ve devletimizin mührü olan; gecelerimizi Ay-Yıldız’ın ışığıyla gündüz eyleyen ve semâlarımızı şehitlerimizin kanıyla renklendirip lâle bahçesine çeviren “mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü”dür.Ay Yıldızlı Al Bayrak;  “Hilâl”iyle Yüce Rabbimizi; “Yıldız”ıyla Peygamber Efendimiz(s.a.v.)’i; “al rengi”yle şühedâyı ve Türk milletini temsil eder. Turkuaz sevdâlarla gönüllerimizde sabah rüzgârı estiren “Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü”dür.Türk Bayrağı; esir Türk illerindeki bayrak öksüzlerinin yanan yüreklerini ve çöle dönmüş ümitlerini nisan yağmuru olup rahmet sağanağıyla yeşerten, Türkiye dışındaki topraklarımızı sınırlar ötesi ideâller ve millî hayâllerle süsleyen, “kızıllığında ısındığımız”, “gölgesine sığındığımız”, rüzgârında serinlediğimiz hürriyet, mensubiyet, izzet ve haysiyet destânıdır.Ülkemizin eğitim sisteminden geçen her fert, kimlere saygı duyulacağını, nelere saygı gösterileceğini öğrenerek büyür. Önünüzden cenaze geçerken saygı duruşunda bulunur, biliyorsanız Fatiha okursunuz. İstiklâl Marşı okunurken; ayağa kalkar, esas duruşa geçer, başınızda resmî bir şapka yoksa çıkarır, varsa onunla selâma durursunuz. İstiklâlin sembolü olan Ay yıldızlı Al Bayrak için ise çok özel hükümler vardır. Şekli ve ölçülerini gösteren, göndere çekilip indirileceği zamanları , kendisine nasıl hürmet gösterileceğini  belirten Bayrak Kanunu bile vardır. Bayrak sadece gönüllerimizde değil, devlet nazarında da çok kıymetli ve özel bir yere sahiptir.            Bir yeri fethettiğinizde burçlarına bayrak asarak fethi perçinler, elinizde bayrak taşırken onu yere düşürmemek için bir başka arkadaşınıza devreder, kimseyi bulamazsanız onu toprağa diker, gölgesinde şehadet şerbetini içersiniz. Bu sebeple bayrak için şiirler, destanlar yazılmış, bu sebeple canlar sebil olmuştur.            Merhum Mehmet Akif Ersoy, İstiklâl Marşı’nda şanlı bayrağımızı muhatap almış,            “ Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen Alsancak             Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.            O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;            O benimdir, o benim milletimindir ancak.” demiştir.            Bir bayrağı olmak aynı zamanda istiklâl sahibi olmaktır ancak içimizde maalesef “ Ol  mâhîler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler” misali, hürriyetin de istiklâlin de bayrağın da kıymetini bilmeyen, bilemeyen aymazlar, nâdanlar var. Bunları Aşık Sefai;            “Bayraksızlar bayraksızlar             Yere düşse bayrak sızlar             Nerden bilsin kıymetini             Soysuz sopsuz bayraksızlar” dizeleriyle tarif ediyor.            Bayrağın kıymetini bilen merhum Arif Nihat Asya ise hepimize örnek olmak bakımından            “Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder…            Gölgende bana da, bana da yer ver.             Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar:            Yurda ay yıldızının ışığı yeter.” diyor.     Biz “kız kardeşimin gelinliği” ni “şehidimin son örtüsü”nü,  bayrağımızı, canımızdan aziz bilirken, ne yazık ki okulun arka kapısından kaçıp tüm bu duygulardan uzak olmasına rağmen akademik kariyer bakımından ilerlemiş bir zervezat, otomobilini bayrağımızdan aziz biliyor, devlet  malı ve çalışanların şerefine, namusuna emanet edilmiş Şanlı Türk Bayrağı’nı, otomobilin üstüne alelade bir örtü gibi sermekten çekinmiyor.            Türk Bayrağı Kanunu’nun 7. Maddesinde “Türk Bayrağı, yırtık, sökük, yamalı, delik, kirli, soluk, buruşuk veya layık olduğu manevi değeri zedeleyecek herhangi bir şekilde kullanılamaz. Resmi yemin törenleri dışında her ne maksatla olursa olsun, masalara kürsülere, örtü olarak serilemez. Oturulan veya ayakla basılan yerlere konulamaz. Bu yerlere ve benzeri eşyaya Bayrağın şekli yapılamaz. Elbise veya üniforma şeklinde giyilemez.Hiçbir siyasî parti, teşekkül, dernek, vakıf ve tüzükte belirlenecek kamu kurum ve kuruluşları dışında kalan kurum ve kuruluşun amblem, flama, sembol ve benzerlerinin ön veya arka yüzünde esas veya fon teşkil edecek şekilde kullanılamaz. Türk Bayrağı’na sözle, yazı veya hareketle herhangi bir şekilde hakaret edilemez, saygısızlıkta bulunulamaz. Bayrak yırtılamaz, yere atılamaz, gerekli özen gösterilmeden kullanılamaz. Bu kanuna ve tüzüğe aykırı fiiller yetkililerce derhal önlenir ve gerekli soruşturma yapılır” derken 8. Maddesinde de “… Bu kanun hükümlerine aykırı davranışta bulunanlar suçları daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde Türk Ceza Kanununun 526. Maddesi uyarınca cezalandırılır.” hükmü bulunmaktadır.            Tüm bu şartlar altında kendisine İstiklâl Marşı’nda            “Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal.” diye söz verdiğimiz bayrağımıza bu muameleyi gösteren şahıs önce akademik camianın vicdanında, sonra akademinin yetkili kurullarınca ve Türk Ceza Kanunu’nun ilgili hükümlerince gerekli cezaya çarptırılmalıdır.             Sosyal medya ve diğer kamuya açık yayınlarda kimliği ve görev yeri açıkça yazan şahıs hakkında kovuşturma ve soruşturma yapmak üzere Cumhuriyet Savcılarımızı göreve davet ediyorum. “Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!”