AVUÇLARIMDA HALA SICAKLIĞIN VAR

AVUÇLARIMDA HALA SICAKLIĞIN VAR   Yıllar önce ezberlediğim şiirlerden bir tanesi "sizin hiç babanız öldü mü, benim bir kere öldü kör oldum ..." ile başlayan Cemal Süreya şiiri idi. Her yerde o kadar karşıma çıkıyordu ki, artık şiire ait sözleri beylik, kamyon arkası yazısı gibi hmeye başlamıştım. O gün hastaneden gelen telefonu korkuyla, hem de babam iyiye gidiyordur belki umuduyla açtığım zaman, doktor "babanın kalbi durdu deyince " bu şiir geldi aklıma. Zaten neyi küçümsesem küçümsediğim şeyi muhakkak yaparım. Babam öldü. Kör olmadım ama ellerim var da tutmuyor gibi, ayaklarım var da dizlerimde derman yok gibi, gözlerim var ama kimseyi gözüm görmüyor gibi htim, neyse...    Hayatta en korktuğum şey başıma geldi. Babamın arkadaşları olan rahmetli Çelebi Kılıkoğlu amcam ile rahmetli Bünyamin Gayretli amcamın kızları yakın arkadaşlarım. Onlarla görüştüğüm zamanlar hep aklıma gelirdi, bi gün benim de babam diğer dünyaya gidecek, derdim kendi kendime. Yıkılacağımı düşünürdüm, hiçbir şey yapamayacağımı, bağıra çağıra ağlayacağımı, hiçkimsenin beni asla teselli edemeyeceğini düşünürdüm. Attığım her adımı babam için atıyordum ben, babama bir şey olursa ben adımlarımı nereye atardım, bilemiyordum. Ve babamı kaybedeceğim her aklıma geldiğinde bunları düşünüp kendi kendime kahroluyordum. Zaman geçti, o gün geldi maalesef; ama ben ne bağırdım, ne ağladım. Haberi alınca odama gittim sessizce oturdum, birileri geliyordu birileri gidiyordu ben sessizce oturuyordum. Sonra babamın ölüm belgesini almamız gerekliymiş. Babamın ölüm belgesini almaya ben gittim, o kağıda imzayı ben attım, hiç ağlamadım, hiç konuşmadım. Yalnızca "babam ölürken üzülmüş müdür acaba " diye düşünüyordum sürekli. Sanırım yoğunbakım hemşiresine de sordum bu soruyu, bana anlamsız bakan bir çift göz hatırlıyorum çünkü.Babam ölürse ben de ölürüm sanıyordum. Eğer benim gibi düşünenler varsa size kötü bir haberim var. Yaşıyorsunuz!   Tabi bir de güzel haberim var, babanız benim babam gibi güzel bir adamsa, her acıya dayanıyorsunuz. Onun yokluğu ile bile gurur duyuyorsunuz. Bundan sonra yaptığım her güzel şey, gökyüzünde senin kanatlarını biraz daha kabartmak için canım babam.    Benim canım babam çok güzel bir adamdı. Merhametiydi, insanları severdi, kuşları severdi, köpekleri severdi, tavuklarını elleriyle beslerdi. Ben korkardım, bana böcekleri överdi. "Ne var bu kadar bağıracak, şu hayvanın güzelliğine bak" derdi, hem de tıstıs böceği için.    Benim canım babam çok güzel bir adamdı. Fedakardı. Köroğlu yürekli bir Bolubeyi idi. Cesurdu. Kimseye boyun eğmezdi, babam insanları makamları yüzünden gözünde büyütmedikçe benim gözümde dev olurdu. Babasının hayatta kimseye boyun eğmediğini görerek büyüyen kız çocukları, varsa benim kadar şanslı olanı, beni çok iyi anlarlar.     Benim canım babam çok güzel bir adamdı. Ablama, abime, bana, kuzenlerime oyuncak alacak parası olduğu halde, almaz elleriyle bizimle birlikte oyuncaklar yapardı. O zamanlar da çok mutlu olurdum ama büyüyüp bir psikolog olunca, bunun ne denli önemli ve güzel bir davranış olduğunun insan daha iyi farkına varıyor sanırım. Masallar anlatır, şarkılar söylerdi babam bize. Babam çok duygusal bir adamdı, kocaman görüntüsünün altında pamuk gibi kalbi vardı. Sabah güneşin doğuşunu izlemeyi severdi, kuş seslerini severdi, kelebekleri, çiçekleri... Anılarını severdi, dostlarını severdi, Şiir severdi, Türkü severdi, Türk sanat müziği severdi. Müzeyyen senar "maziye bir bakıver, neler neler bıraktık " deyince babam çok güzel iç çekerdi. Babam güler yüzlüydü, iç çekerken bile bana bakıp gülümserdi.    Babam çok güzel bir adamdı. Eli bol, gözü bol, gönlü boldu. Güçlüydü, en büyük zenginlik kimseye muhtaç olmamak derdi, tanıyanlar çok iyi bilir maddi olan hiçbir şey babam için önemli değildi. Aslan babanız önem vermeyince, önem veren insanlar gözünüze çok sığ geliyor, inanın. Şimdi yazarken aklıma geldi, en hoşlanmadığı türkü "yiğit muhtaç olmuş kuru soğana" idi. O türkü herhangi bir yerde kulağına geldiğinde birden bire ciddileşirdi, kızardı, "o nasıl yiğitmiş, yiğit dediğin taşı sıkar suyunu çıkarır, yine de kuru soğana muhtaç olmaz" derdi. O, bu cümleyi her kurduğunda farketmese de ben onunla yine gurur duyardım. Düşünüyorum da babam nefes alsa ben gurur duyuyormuşum zaten.Babacığım, canım, en sevdiğim, son 40 günde yeni bir şey daha farkettim, nefes almasan da gurur duyuyorum seninle.  Babam çok güzel bir adamdı. İyi bir ülkücüydü. Görüyorum ki iyi de bir ülküdaşmış babacığım. Eşinin, dostunun yardımına koşmaya bayılırdı. Bilgiliydi, benim kütüphanem babamdı. Vatanını, bayrağını çok severdi. Milletinin derdiyle dertlenirdi. En büyük stresi de, derdi de, gençliğinden beri en büyük kavgası da memleket meselesiydi. Hastanede bile Kerkük Zindanı türküsünü açtırdı bana. Dinlerken hüzünlenmesine içim el vermesede, babamın bu hüznü bile sevdiğini bildiğim için açmıştım türküyü.   Bir kişi öldüğü zaman fiziken kapladığı yer kadar alan boş kalır. Yani çok da büyük bir alan sayılmaz. Peki anılar, nasihatler, sevgiler, attığın ilk adımda düşerken tutmalar, telkinler, arkanda durmalar, her başarıda daha da yüreklendirmeler, birlikte yemek yapmalar, sevinçler, hüzünler, gururlar... işte bunlar babacığım... Bunların kapladığı alanı anlatmak için kelimeler yetmez. Ve son olarak, bir gün olsun herhangi bir konuda "sen kız çocuğusun, yapamazsın " demediğin için, cinsiyetçi bir söylem ile değil de bana hep kendimi bir birey olarak htirdiğin için, hastanede bana "hayatta en iyi yaptığım şey senin gibi bir kız çocuğu yetiştirmek oldu " dediğin için ne kadar teşekkür etsem az baba. Çünkü ben şimdi tüm bu sözlerin, anıların ve yazmaya sayfaların yetmeyeceği insanlığının gölgesinde yürüyeceğim. Sen hala benim çınar ağacımsın ve bu senin diğer dünyaya gitmenle değişmeyecek bir gerçek. Ve biliyorum ki sen gittiysen, o yer kötü bir yer değildir. Yanına geleceğim güne kadar, hoşçakal aslan babam. Seni çok seviyorum, biliyorsun.   İlk defa, yazımı sana okumadan gazeteye gönderiyorum, ama olsun, hayat böyledir. Ben yine de "meselelere bakış açın çok hoşuma gidiyor" dediğini duyar gibiyim. Bu da böyledir.